YIRTILMA( LASERASYON): Yırtılma, yırtık anlamına gelmektedir. Tıpta sıkça kullanılan kelimelerden biridir. Derinin esnek yapısı, korumayı ve dayanıklılığı artırsa da hızlı değişimlere karşı zayıftır. Derinin altında yer alan yağ ve kas dokusu, vücut tarafından hızlıca üretilip, tüketilebilir. Deri hücreleri buna aynı hızda cevap veremez. Aniden hacmi artan kas ya da yağ dokusu sebebiyle deri gerilir ve hücreler arasındaki bağlarda kopmalar yaşanır. İşte bu kopmalar burayı besleyen damarların ortaya çıkmasına ve kızarıklıklara neden olur. Bu durumun sonunda da deride çatlaklar meydana gelir.
AVÜLSİYON: Derinin bir parçasının tamamen kopması ya da küçük bir yerinden bağlı kalması.
ABRAZYON: Dokunun aşınmasıdır.
HİPERGLİSEMİ: Açlık kan şekeri düzeyi 70-110 mg/dl. arasındadır, tokluk kan şekeri ise 140 mg/dl.’yi geçmemelidir. Kan şekerinin normal sınırların üzerinde bulunmasına hiperglisemi adı verilir.
VASKÜLER: Vaskülerin kelime anlamı damarsaldır. Dolayısıyla vasküler malformasyon yani diğer adıyla damar anomalileri doğuştan gelen bir bozukluktur. Vasküler anomaliler bebeğin doğumunda fark edilebilen damar bozukluklarıdır. Bu bozukluk çocuğun anne karnındaki oluşumunda meydana gelir ve tedavi edilmediği sürece yaşamı boyunca da peşini bırakmayacak bir hastalıktır.
FİBROBLAST: Bağ dokunun temel hücresi olup şekli yassı uzun ve ovaldir.1-2 çekirdekli olabilir, sitoplazması uzantılıldır ve her hücre gibi organizmada çok önemli görevleri vardır. Bunlar içinde en önemlisi hücrelerin içinde bulunduğu yapıyı oluşturmaktır.
Bağ dokusunun ana hücreleridir.
Şöyle ki, cilde parlaklığı, yumuşaklığı ve esnekliği veren hücreler arası bu yapı kollajen ve elastin maddesinden oluşmaktadır. Fibroblastların görevi ise, cilt için son derece önemli olan bu maddeleri üretmektir. Fibroblastın bir başka önemli görevi de, ciltte bir yaralanma olduğunda organizmanın yarayı tedavi eden sistemini harekete geçirmektir.
KOLLAJEN: Vücudumuzun en önemli yapısal proteinlerinden biridir, cildimizin dayanıklılığını, yaşam süresini ve pürüzsüzlüğünü sağlar. Kolajen derinin %75’ini, vücudumuzun ise yaklaşık olarak % 35’ini oluşturur.
Amino asitlerin uç uca eklenmesiyle oluşturdukları kısa zincirlere “peptid”, uzun zincirlere ise “protein” denilmektedir. Kolajen (bazen kollajen veya kollojen olarak da tanımlanır) vücutta doğal olarak çözünmeyen, dokulara yapısal bütünlük sağlayan bir proteindir.
Sağlıklı ve genç bir cilt, yüksek kolajen seviyesiyle doğru orantılıdır.
Cilt yaşlanması üç aşamada incelenirse;
– İlk evrede, dermal tabakada bulunan (kollajen I ve III) bağlarının yenilenmesi yavaşlar. Dermisde, bu destek yapının kaybı sonucu cilt sarkmaya başlar ve kırışıklıklar daha da derinlere iner.
– İkinci evrede, dermisi oluşturan destek bağları (kollajen IV ve VII) yapısal bozulmaya uğrar ve kopar, bu yüzden cildin yapısal sağlamlığı kaybolur.
– Son evrede, cilt artık gerekli olan yüzey nemini koruyamaz, kurur, kırışıklıklar belirginleşir ve cilt kendi yaşını göstermeye başlar.
25 yaşından sonraki her yıl, kollajen sentezi ile ilgili % 1 oranında azalma görülür. Bu da demektir ki, 50’ li yaşlara gelindiğinde cildimizde bulunan kollajen miktarının yarısı artık kaybedilmiş olur.
EPİTELİZASYON: Zedelenmeye uğramış yüzeyin epitel hücrelerinin çoğalmasıyla oluşan iyileşmesi. Çıplak bir bölgede epitel çoğalması, yara iyileşmesinin en son evresi. Tek veya çok hücreden oluşan, vücudun bütün dış ve iç yüzeylerini kaplayan doku, epitelyum.
OSTEOMİYELİT: Halk arasında kemik iltihabı olarak adlandırılan osteomyelit, bir çeşit kemik enfeksiyonudur. Deri yüzeyinden içeri giren mikrop veya bakterilerin kemik dokusunun içine yayılması sonucunda kemik iltihabı olarak tanımlanan osteomyelit meydana gelir. Kemik iltihabı (Osteomiyelit), bir enfeksiyondan dolayı kemik iliği ve çevredeki kemiğin iltihaplanmasıdır. Bir kemik enfekte olduğunda, kemik iliği (kemiğin içindeki yumuşak kısım) şişer ve kemiğin kan damarlarına karşı baskı yapar. Kemik hücreleri yeterince kan alamaz ve kemik kısımları ölebilir. Enfeksiyon çevreleyen kaslara ve diğer yumuşak dokulara yayılabilir ve bu da bölgede püyün toplanmasına neden olabilir. Bu apse olarak bilinir.
EPİDERMİS: tıpkı bir pasta tabakası gibi katmanlı yapılardan oluşan derinin üzerindeki ilk katlardan biridir. Daha çok hücre içeren Epidermis, 3 ile 5 arasında hücre tabakasından oluşur. Ellerde ve yakada, özellikle de ayak tabanı ve avuç içindeki deri katmanı daha kalındır. Parmaksı çıkıntılarla dolu olan ve Epidermis adı verilen ilk tabaka, yoğun bir bağ dokusundan meydana gelir. Epidermal hücreler ise daha fazla keratin ofilamentleri olan keratin ostilerden oluşmaktadır.
DOKU PERFÜZYONU: Kapiller kan akımında bir azalma olması nedeniyle, hücrelerin beslenmesi ve oksijenlenmesinde azalma olan ya da bu riski taşıyan kişilere “Etkisiz Periferal Doku Perfüzyonu” hemşirelik tanısı konulur.
NEKROZ: (Doku ölümü olarak da bilinir) bir veya daha fazla sayıda hücrenin, dokunun ya da organın geri dönüşemez şekilde hasar görmesi sonucu görülen patolojik ölümdür. Örneğin bir yanık durumunda aşırı ısıya maruz kalan vücut parçası nekroza uğrayıp cansız doku haline gelebilir.
GLİSEMİK KONTROL: açlık ve tokluk kan şekerlerinin diyabetik olmayan bir kişide olduğu gibi dar sınırlar içerisinde seyretmesini sağlayan daha fizyolojik daha doğala yakın kan şekeri değerlerinin korunmasıdır.
EPİTEL HÜCRE: vücudumuzdaki dokuyu oluşturan hücrelere verilen isimdir. Şekil ve boyutları birbirinden farklıdırlar. Organizmada yaygın bir dağılış gösteren epitel doku, vücudun tüm yüzeylerinin içini ve dışını döşemekte ve salgı bezlerinin büyük çoğunluğunu oluşturan ve DNA içeren hücrelerden oluşmaktadır.
EKSUDA: Başlangıçtaki ödem sıvısının proteinler nedeniyle daha kıvamlı, lökositler nedeniyle daha bulanık hale gelmesi ile oluşan ödem sıvısı, yangı sıvısıdır.
OSTEOPOROZ: Kemik erimesi, vücut çok fazla kemik kaybettiğinde, çok az kemik yaptığında veya her ikisinde birden meydana gelen bir kemik hastalığıdır. Osteoporoz kemiği zayıflatır ve kemiklerin kırılma riskini artırır. … İskeletin bu bozukluğu kemiği zayıflatır ve kemiklerde sık kırıklara neden olur.
ATROFİ: sorusunu şu şekilde açıklayabiliriz; dokunun, organın veya bir hücrenin, bazı nedenlerden dolayı belli bir süre sonra küçülmesi anlamını taşımaktadır. Atrofi hücre azlığı ve hücre hacminin azalmasına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Atrofi bazlı küçülen dokuların yerine bağ doku gelebilir.
MAKÜL(leke): Deri seviyesinde, sınırlı, normal deri rengindeki değişikliklere makül denilir. Maküllerin büyüklerine yama (patch) denir. Maküller oluş sebeplerine göre:
a- Damarlarla ilgili olan maküller: Damarların daralmasına bağlı olarak meydana gelen lekelere anemi diyoruz. Damar genişlemelerine bağlı olan lekeler ya damarda geçici genişlemeler veya kalıcı genişlemeler şeklinde görülür Geçici damar genişlemeleri sonucu oluşan pembe-kırmızı renk değişikliklerine eritem (hiperemi) denilir.
b- Kan elemanlarının oluşturduğu maküller: Eritrositlerin damar dışına çıkması ile deride oluşturduğu lokal renk değişikliklerine purpura denilir. Purpura küçük nokta şeklinde veya toplu iğne başı büyüklüğünde olacak olursa peteşi, daha büyük boyutta olursa ekimoz denilir.
c- Deri pigmenti ile ilgili olan maküller: Deri renginin (melaninin) azalaması ile meydana gelen lekelere hipopigmente, rengin tamamen kaybolmasıyla meydana gelen lekeye depigmenteveya apigmente makül denir
İNSİZYONEL YARA: Daha önce geçirilmiş karın ameliyatlarının kesi yerlerinde ortaya çıkan fıtıklardır.
VENÖZ ÜLSER: Bacak toplardamarlarındaki yetmezlik nedeniyle genellikle ayak bileği çevresi ve bacakta açılan yaradır. Halk arasında varis yarası olarak da bilinmektedir. Bu yaralar genelde çok zor iyileşir ve tekrarlayabilir.
ARTERİEL YARA: Arteriyel yaralar, dokuya kan götüren arterlerdeki tam veya kısmi tıkanıklıklar sonucu gelişen yaralardır.
NEKROTİK DOKU: Fazla derin olmayan -tabak içi şeklinde* çukurluk; özellikle travma sonucu kaburga üzerinde meydana gelen sığ çöküklük.
AYAK ÜLSERLERİ: Ayak ülserleri, diyabet hastalarının yüzde iki ila onunda görülmektedir. Diyabetin süresine bağlı olarak, diyabetik ayak ülseri geliştirme riski de artmaktadır. Ne yazık ki, ayak ve alt bacak ampütasyonlarının büyük çoğunluğu şeker hastalarına uygulanmaktadır. Diyabetik ayak sendromlarının tedavisinde en önemli kriter, ülserasyon ve ampütasyonun önüne geçmektir. Diyabetik hasta ve ailesi, diyabetik ayak ülseri riskini ve buna bağlı oluşabilecek komplikasyonları önlemek için tasarlanmış tedbirlerin doğru uygulanışı hakkında bilgilendirilmelidir.
KÖK HÜCRE: İnsan vücudunda gündelik sağlığımız için önemli yüzlerce farklı tip hücre bulunmaktadır. Bu hücreler vücudumuzun her gün çalışmasını devam ettirmesinden sorumludurlar; mesela, kalbimizin atmasını, beynimizin düşünmesini, böbreklerimizin kanımızı temizlemesini, derimizin dökülürken yenilenmesini, ve bunun gibi işlevleri sağlarlar. Kök hücrelerin eşsiz görevi tüm bu farklı tip hücreleri yapmaktır. Kök hücreler yeni hücrelerin tedarikçileridirler. Kök hücreler bölündüğünde, kendilerinden ya da diğer hücre tiplerinden üretebilirler. Örneğin, derideki kök hücreler daha fazla deri kök hücresi yapabilir ya da melanin pigmenti yapmak gibi kendi özgün işlevleri olan diğer deri hücrelerine farklılaşabilirler.
DİKKAT! Bu yazı Bilgilendirme amaçlıdır.